27 Ocak 2013 Pazar

Gölyazı

Geçen sene temmuz ayında Bursa Fotoğraf Sanatı Derneği (kısaca BUFSAD) ile birlikte Gölyazı'ya eğitim gezisi için gittik. Temmuz ayı olduğundan ve güneş tam tepemizde olan bir vakitte gittiğimiz için fotoğraflarda yansıma maalesef çok oldu. Biz zaten eğitim amaçlı gittik. Gün doğumu veya gün batımında gölün üzerine güneşin yansımasını çekmek çok harika olurdu. Kim bilir belki ilerde bunun için Gölyazı'ya tekrar gideriz.

Gölyazı'ya gitmek için Bursa-Balıkesir karayolunun 35. kilometresinde bulunan yol ayrımından ayrılıp, birkaç kilometre daha Uluabat Gölü'ne (eski adı Apolyont'dur) doğru gittiğinizde karşınıza çıkacaktır. Gölyazı, Nilüfer ilçesine bağlı bir beldedir. Tarihi M.Ö. altıncı asıra dayanır. Adayı karayla bağlayan bir köprü vardır. Ayrıca bu bölgenın tamamı SİT alanı olarak ilan edilmiştir.

Çok sıcak bir günde gittiğimiz için fazla gezemedik desek yeridir. Genelde adada bulunan çınarın altında belediyenin işlettiği çay bahçesinde oturup sohbet ettik ve gölü seyre daldık. Çaylarda 50 kuruş olunca bol bol içildi tabii ki. Çay bahçesinin sol tarafında bulunan alanda Gölyazı'nın kadınları gözleme ve hamur kızartması yapıp satışa sunuyorlardı. Çok aldığımız için biraz indirim istedik ama kadınlar derneğine bağlı oldukları için sabit fiyat olduğunu söylediler. Ne yalan söyleyeyim gözlemeyi ben beğenmedim, belki de sıcak olduğu için. Ama Cumalıkızık'da el açması yufkadan yapılıyordu. Gölyazı'da hazır açılmış yufkadan yapıldı ve kızartırken saçın üstüne fazla yağ koyuyorlardı. Neyse karnımızı doyurduk ya önemli olan da o. Burada kadınların yaptıkları tarhana ve erişte gibi ürünlerde satılıyor. 
Kadınların bulunduğu yerden biraz daha devam ettiğinizde balık pazarına geliyorsunuz. Burada gölde o gün yakalanmış taze balıklar satışa sunulmakta. Gölde turna, sazan ve feki gibi tatlı su balıkları satılmakta. Gölyazı'da bir de Rum Kilisesi bulunmakta ama bizim gittiğimiz sırada restorasyon yapıldığı için sadece önünden geçmeyle yetindik. 

Gölyazıda bir de 700 yıllık anıt çınar var, Ağlayan Çınar olarak da biliniyor. Çınarın altında Mehmet Okatan'a ayıt şu dizeler yazmakta
Tarihin verdiği yorgunlukla, yan yatmış ulu bir çınar
Lakin yaşamaktan umudunu kesmemiş, uzanmış öylesine
Bağrı yanık, yaprakları hüzün, içi kan ağlarcasına
Savaşlara, acılara, kara sevdalara tercüman olurcasına
Ardında, sevgi bahçesi açamayan gonca bir gül
Önünde, oluk oluk göz yaşlarının eseri koca bir göl
 
Anlatılan odur ki; şimdiki adı Gölyazı olan Apolyont şehrinde, Osmanlı döneminde Rumlar ve Türkler birlikte yaşarmış. Bizim delikanlı Mehmet güzeller güzeli Rum kızı Eleniye sevdalanmış. Çocukluktan beri süregelen bu aşk, Kurtuluş Savaşı yıllarında Rum köylerinin boşaltılmasıyla birlikte bir kabusa dönüşmüş. Mübadele ile Apolyontta bulunan Rumlar ile Selanik te bulunan Türkler yer değiştirmiş. Apolyonttan topyekün yola çıkan Rumlar içerisinde Mehmet'in sevgilisi Eleni ve aileside varmış. Bunu öğrenen Mehmet kalabalığın içerisinde sevdiği kızı Eleniyi aramaya başlamış. Tam onu gördüğü sırada Eleninin büyük ağabeyi Yorgi Mehmet'in yolunu kesip geri dönmesini ve Eleniyi unutmasını söylemiş. "Bizler artık kardeş komşular değil, düşman iki milletiz. Bu iş asla olmaz!" demiş. Mehmet sevdasından asla vazgeçmeyeceğini gerekirse bu uğurda canını bile vereceğini söylemiş. Bunun üzerine sinirlenen Yorgi, hançerini çekip defalarca Mehmete saplamış. Aldığı yaralarla acılar içerisinde kıvranan Mehmet, son bir gayretle Eleniyle gizli gizli buluştuğu ulu çınarın oyuğuna kadar gelmiş...
...Efsane odur ki; ulu çınar bu hazin öykünün ardından kanlı gözyaşları dökmeye başlamış. (aglayancınar.com sitesinden alıntıdır)

26 Ocak 2013 Cumartesi

Rum Tatlısı

Malzemeler:

Keki için:
  • 5 yumurta
  • 1 su bardağından biraz az şeker
  • 1 su bardağı sıvı yağ
  • 1,5 su bardağı ceviz
  • 1,5 su bardağı hindistan cevizi
  • 1,5 su bardağı galeta unu
  • 1 paket kabartma tozu
Şerbeti için:
  • 2,5 su bardağı su
  • 2,5 su bardağı şeker
  • birkaç damla limon
Muhallebisi için:
  • 4 su bardağı süt
  • 4 kaşık tepeleme un
  • yarım su bardağı şeker
  • 50 gram margarin
  • 1 paket krem şanti


 Öncelikle tatlımızın şerbetini hazırlayalım. Şeker ve suyu bir tencerede kaynamaya bırakın. 10-15 dakika kısık ateşte kaynadıktan sonra birkaç damla limon suyu sıkın, altını kapatıp bir kenarda bekletin.

Karıştırma kabına yumurtaları tek tek kırın ve şekeri de koyduktan sonra köpürünceye kadar güzelce çırpın. Yağını ilave edin ve onu da çırpın. Ayrı bir yerde cevizi, galeta ununu, kabartma tozunu ve hindistan cevizini karıştırıp sıvı harca yavaş yavaş dökerek karıştırın. Geniş bir tepsiyi yağlayın ve harcınızı dökün. Önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında pişirin. Piştikten sonra hafif kendisine gelmesini bekleyin ve soğumuş olan şerbetle buluşturun.

Tatlı şerbetini çekene kadar muhallebiyi hazırlayın. Krem şanti hariç tüm malzemeleri karıştırıp kaynatın. Muhallebi göz göz olunca altını kapatın ve soğumaya bırakın. Soğumaya yakın ılık olduğu zaman toz krem şantiyi içine döküp karıştırın. Tatlının üstüne yayın ve birkaç saat, hatta vaktiniz varsa bir gün buzdolabında bekletin. Servis için dilimleyin ve arzuya göre süsleyerek servis yapın.
Afiyet olsun!
  Tarif için Dilek hanıma teşekkürler

Yoğurt Çorbası

Malzemeler:
  • 1 yumurta
  • 1 kase yoğurt
  • 1 küçük çay bardağı pirinç
  • 2 yemek kaşığı tepeleme un
  • tereyağ
  • tuz ve nane


Büyük bir kaseye unu, yumurtayı ve yoğurdu koyup güzelce çırpın.Yoğurt suyunuz varsa onu da değerlendirebilirsiniz. Üstüne 2-2,5 litre soğuk su ekleyip yıkadığınız pirinçleride ilave edin. Yüksek ısıda kaynayıncaya kadar karıştıra karıştıra pişirin. Yoğurdu kesilmemesi için sürekli karıştırmak ve kaynayıncaya kadar çorbanın başında beklemeniz çok önemli. Kaynayınca altını kısıp, ayrı bir tavada bir yemek kaşığı kadar tereyağını hafif kızartın. Altını kapatın ve bir çay kaşığı nane ekleyip karıştırın. Yağı çorbaya dökün, tuzunu ilave edin ve karıştırın. Ara ara karıştırarak kısık ateşte yaklaşık 10 dakika kadar pişirin. Ilımaya başlayınca servis yapın. 
Çorbanın yapılışı çok basit, sadece sürekli karıştırılmasına dikkat edilmeli.
Bu arada unutmadan, bu çorba Yayla çorbası olarak da bilinir.

Afiyet olsun!

25 Ocak 2013 Cuma

Lahana Salatasi

Malzemeler:
  • beyaz lahana
  • kırmızı lahana
  • havuç
  • limon
  • tuz, mayonez, sıvı yağ

 Bu seferki salata biraz doğaçlama oldu aslında.. Bir kaseye beyaz lahanayı ince ince doğrayın. Tuz serpin ve ovuşturun. Başka bir kaseye kırmızı lahanayı ince ince doğrayın ve bunuda tuz ile ovuçturun, lahanalar biraz yumuşasın. Beyaz lahananın üstüne biraz mayonez ekleyip karıştırın. Servis tabağınıza alın. Kırmızı lahananın içine havucu rendeleyin, limon ve sıvıyağ ilave edip karıştırın. Beyaz lahananın üstüne koyun ve arzuya göre süsleyin.
Ben bu sefer ikisini üst üste koydum, lezzetleri ayrı algılamak için, ama servis tabağına almadan önce isterseniz karıştırabilirsinizde.
Afiyet olsun! 

23 Ocak 2013 Çarşamba

Cumalıkızık



Aslında gezi yazılarını taze taze yazmak çok daha iyi ama ancak bu güne kısmetmiş. Geçen sene mart ayının ilk haftası Hollanda'dan kız ve erkek kardeşim gelmişti. Bir pazar günü hep beraber Cumalıkızık köyünü ziyaret etmeye karar verdik. Sabah kahvaltıyı evde yaptıktan sonra biraz internette ne var ne yok diye baktık ve yola çıktık. Yıldırım ilçesinde kaldığımız için Cumalıkızık bize yakın. Kestel yolu üzerinde Otosansit'i geçince hemen sağ taraftan köye ayrılıyorsunuz.

Köyün girişinde üstte gördüğünüz fotograftaki köy meydanı çıkıyor karşınıza. Koca bir çınar ağacında dayalı bir yazı dikkati çekiyor ilk başta."Cumalıkızık 700 yıllık bir Osmanlı köyüdür. 13. yüzyıl sonlarında Tokat yöresinden gelen yedi Kızık beyi, Ertuğrul Gazi'den yedi kara keçili kızı, çeyiz olarak da yedi köy isterler. Bu teklif istişare sonucu uygun bulunur. Böylelikle: Bayındırkızık, Dallıkızık, Cumalıkızık, Derekızık, Hamamlıkızık, Değirmenlikızık ve Fidyekızık adıyla yedi köy kurulur." Köy meydanında burada üretilmiş birçok lezzetli ürünü alabilirsiniz..




Meydanda biraz sağa sola baktıktan sonra köyün içine daldık. Hava soğuk olmasına rağmen yine de kalabalıktı. Şehrin gürültüsünden uzak, ufak taşlarla bezenmiş sokaklarda gezinmek ve tarihi içine çeke çeke etrafa bakmak insana ayrı bir haz veriyor. Ah biraz daha fazla güneş olsaydı resimlerim çok daha güzel çıkacaktı eminim.Köy meydanında bir de ufak müze varmış ama orayı unuttuk. Artık bir sonrakı sefere diyelim..



Cumalıkızık denildiğinde akla 'cin aralığı' gelir. Biz gelmişken orayı görelim dedik. Bu aralık iki sokak arasında bulunan çok dar bir geçittir, ancak bir kişi geçebilir. Nette bulduğum bir alıntıyı da koymak istiyorum. Televizyonda köylüye sunucunun sorduğu soru ve cevabı:
Sunucu :Bu sokağın adı nerden geliyor amca.
Amca :Cin aralığı ismi Yunanlıların Cumalıkızığı işgali sırasında konulmuştur
Yunan askerleri köyü basar ve heryeri yağmalar bazı köylüleri kovalamaya başlar bu sırada dağda bulunan eşkiyalarda köyden haber bekler bu sokak dağa çıkarmış ve köylüler cin sokağından dağa çıkar eşkiyalara haber verir yunan askeri bu aralığı görmez ve geri döner.KORKARAK burda cin var zannederler köyün lanetli olduğunu sanırlar dağa kaçan köylüler eşkiyalara haber verir Eşkiylar Yunan askerini gafil avlar ve köyü kurtarır.


Soğuk havada 2-3 saat köyü gezdikten sonra gözleme yemeye karar verdik. İlk önümüze gelen yere girelim demiştik ve kısmetimize de çok hoş bir yer denk gitti. Güzel havalarda bahçesinde bulunan masalara servis yapıyorlarmış. Kapıda ayakkabı görünce biz de ayakkabılarımızı çıkarıp tek katlı ahşap eve girdik. Kömür sobası ile ısınan büyük bir oda, sag tarafta cam kenarında boydan boya sedir ve birkaç tane yer sofrası.Sol tarafta mutfak bölümü, bir teyze ve bir de genç bayan oturmuşlar, birisi mantı açıyor, diğeride gözleme yapmak için hazırlıklarını yapıyordu. Ortaya bir mantı, çay ve birer gözleme istedik. Sağ olsunlar çayda semaverde geldi ve el açması gözleme olduğu için bir tanesi bile tıka basa doyurdu. Köyün her yerinde gözleme ve mantı yeme imkanınız var bu arada. Ayrıca pazar günleri genelde kahvaltıya gidiliyormuş. Zaten bir sonraki gidişimiz umarım daha güzel bir günde olur çünkü bu güzelliği bir de etraf yeşilken seyretmek lazım.


21 Ocak 2013 Pazartesi

Havuçlu Poğaça

Malzemeler:
  • 2 yumurta
  • 1 paket eritilmiş margarin
  • yarım yaş maya (20gr)
  • yarım bardak ılık su
  • 3 çay kaşığıtuz
  • 1 su bardağı havuç rendesi
  • yarım demet dereotu
  • yarım demet maydanoz
  • isteğe göre peynir
  • aldığı kadar un

Bir yumurtanın sarısını poğaçaların üstüne sürmek için ayırın. Margarini ateşte eritin, soğuduktan sonra kullanın. Havuç, maydanoz ve dereotu hariç diğer malzemeleri bir kaba alın ve kulak memesi kıvamında bir hamur elde etmek için ununu ekleyin. Özleşene kadar yoğurun. Mayalanması için yarım saat kadar dinlendirin. Bu arada dereotunu, maydanozu temizleyip kıyın, havucu rendeleyin. Bunları hamura ilave edip tekrar yoğurun ve bezelere ayırıp şekillendirin. İsterseniz içine peynir de koyabilirsiniz ama bu poğaçanin içinde peynir olmamasına rağmen varmış tadı bırakıyor ağızda.

Yağlı tepsi kağıdının üstüne alın ve fırınınız ısınana kadar tepsi mayası gelmesi için 10-15 dakika bekletin. Poğaçalarin üstüne yumurta sarısını sürüp, susam serpiştirdikten sonra kızarıncaya kadar pişirin. 
Tarif için Dilek hanıma teşekkürler :)
Afiyet olsun!



Lavaş Pizza

Malzemeler:
  • lavaş ekmeği
  • kaşar peyniri
  • salam, sosis
  • zeytin
  • peynir
  • biber
  • mısır
  • domates sosu
10-15 dakikada sofraya koyabileceğiniz çok pratik bir pizza tarifidir..
Lavaşın üstüne sürmek için hazırlanan sos için bir tatlı kaşığı salça, bir domates rendesi, bir tatlı kaşığı zeytinyağı, tuz ve isteğe göre sarımsak ve baharat (nane, pul biber, kekik gibi) serpip güzelce karıştırın. Malzemelerinizi yıkayıp doğrayana kadar sos biraz kendini çeksin. 

Malzeme olarak evinizde ne varsa onu kullanın. Salamı ve biberi doğrayın, zeytinlerin içini çıkarıp doğrayın. Köy veya lor peyniriniz varsa, onu da ilave edebilirsiniz. Domates dilimleri koyabilirsiniz. Lavaş ekmeğini yağlı kağıt koyduğunuz fırın tepsisine yerleştirin. Bir fırça veya kaşığın tersı ile sosu lavaşa sürün. Fazla kalın olmasın yoksa o yerler ıslak olarak kalır ve emkeği yumuşatır. Malzemeleri sosun üstüne dengeli bir şekilde koyun ve son olarak kaşar rendesi serpin (ki sebzeler lavaşa yapışşın). Önceden ısıtılmış 200 derecelik fırında kaşarlar eriyip hafif kızarana kadar yaklaşık 10-12 dakika kadar pişirin. 

Lavaş zaten ince ve pişmiş olduğu için fazla fırında durursa iyice gevrek gibi olur. O yüzden 10 dakika yeterlidir. Dilimleyip sıcak servis yapın. Fotograf telefonla çekildiği için netliği anca bu kadar :)
Afiyet olsun!


18 Ocak 2013 Cuma

Havuçlu Kabak Tarator

Malzemeler:
  • 1 adet kabak
  • 1 adet havuç
  • 1 kase yoğurt
  • sarımsak, yağ, tuz, baharat 
 Havucu rendeleyip 1-2 kaşık ayçiçeği yağında yumuşayıncaya kadar kısık ateşte pişirin. Kabağı soyup rendeleyin ve suyunu çekene kadar havuçlarla birlikte pişirin. Havuç kabağa göre daha sert bir sebze olduğu için onu birkaç dakika önceden pişirmeye alıyoruz, yoksa mezenin içinde diri diri kalır. Sotelenmiş sebzeleri bir kaba alıp soğuduktan sonra, suyunu süzdüğünüz yoğurt ve 1-2 diş rendelenmiş sarımsak ile karıştırıp, tuzunuda ağız tadınıza göre ekleyin. Servis tabağına alıp süsleyin. İsteğe göre yoğurdun içine biraz mayonez koyabilirsiniz ama ben hafif olmasını seviyorum.  Servis tabağına aldıktan sonra, süsleyip servis yapın.

Not: Bu mevsimde bolca bulunan lahanayı ince ince doğrayın, üstüne sos olarak bu mezeden koyup yiyebilirsiniz. Bu mezeye ceviz de çok yakışıyor, üstünü onunla da süsleyebilirsiniz.
Afiyet olsun!

Kereviz Çorbası

Malzemeler:
  • 1 adet orta boy kereviz
  • 1 adet patates
  • 1 adet havuç
  • 1 kaşık un
  • 1 kaşık zeytinyağı
  • yarım limon
  • yarım portakal
  • yarım bardak süt

Kereviz yeni tanıştığım bir sebze olduğu için ben de yeni yeni nasıl pişirilir diye öğreniyorum. Geçen yemeğini yapmıştım. Bu sefer çorbasını deneyelim dedim ve nette bulduğum tariflerden bir karma yaptım sayılır.. Denemekte fayda var :)
Bu arada benim kereviz biraz fazla yoğun kıvamda olduğu için içine portakal suyu da koymak istedim.. güzelde oldu bence. 

Havuçtan biraz rendeleyip bir kenara ayıralım. Doğranmış olan havuç, kereviz ve patatesi 4-5 bardak kaynar suda yumuşayıncaya kadar pişirin. Suyunu bir kenara suzup sebzeleri el blenderı ile püre haline getirin. Suyunu ilave edin, koyu kıvamda olduğu için 1 veya 2 bardak kaynar su daha ilave edebilirsiniz. İçine portakal ve limon suyunu da sıkıp ocağa alın. Ufak bir tencerede yağı ve unu koyun hafif pembeleşinceye kadar karıştırın. Sonra yavaş yavaş sütü ilave edip topaklanmasın diye karıştırın. Bu karışımı çorbanın içine ilave edip birlikte kaynayıncaya kadar karıştırın. Tuzunuda koyun ve bir taşım kaynatın. 
Kerevizin yaprakları güzelse blenderdan geçirmeden önce birkaç yaprak ilave edebilirsiniz.

Servis esnasında üzerine tereyağ, veya hafif olsun diye kırmızı bul biber ve karabiber ekleyin.
Afiyet olsun!


15 Ocak 2013 Salı

Hos geldin 2013

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba!

biraz gec oldu evet biluyorum ama.. bir sure bazi nedenlerden dolayi hem netten, hem ceviriden, hem blogdan, bazende kendimden uzak kaldigim icin, anca gelebildim :P

onceki blogumu buraya tasidim sevgili, seker kiz @Glikoza sayesinde, biraz kurcaladik falan, daha yapim asamasinda diyelim, ama en azindan artik biraz buralarda da tanikilirim diye dusunuyorum, hadi bakalim :)

2012 kurs bakimindan verimli bir seneydi benim icin, fotograf kursuna, Osmanlica'ya giris kursuna ve Turk islam sanatlari olarak da bilinen, Ebru ve Tezhibe de basladim... asamalarini artik bu blogda paylasmayi dusunuyorum.. Resimde goruldugu gibi yavastan artik fircaya alismaya basladik ve kucuk "şems" motiflerini cizmeye basladik..

simdilik bu kadar :)

Bu arada, hayatimin hala bir sekilde Hollanda'ya bagli oldugunu bilmek cok hos.. kullandigimiz guaj boya Talens marka, ve Talens'de bir NL markasi, ustunde "plakaatverf" yazisini gorunce bosuna sasirmisim :P