Gölyazı
Geçen sene temmuz ayında Bursa Fotoğraf Sanatı Derneği (kısaca BUFSAD) ile birlikte Gölyazı'ya eğitim gezisi için gittik. Temmuz ayı olduğundan ve güneş tam tepemizde olan bir vakitte gittiğimiz için fotoğraflarda yansıma maalesef çok oldu. Biz zaten eğitim amaçlı gittik. Gün doğumu veya gün batımında gölün üzerine güneşin yansımasını çekmek çok harika olurdu. Kim bilir belki ilerde bunun için Gölyazı'ya tekrar gideriz.
Gölyazı'ya gitmek için Bursa-Balıkesir karayolunun 35. kilometresinde bulunan yol ayrımından ayrılıp, birkaç kilometre daha Uluabat Gölü'ne (eski adı Apolyont'dur) doğru gittiğinizde karşınıza çıkacaktır. Gölyazı, Nilüfer ilçesine bağlı bir beldedir. Tarihi M.Ö. altıncı asıra dayanır. Adayı karayla bağlayan bir köprü vardır. Ayrıca bu bölgenın tamamı SİT alanı olarak ilan edilmiştir.
Çok sıcak bir günde gittiğimiz için fazla gezemedik desek yeridir. Genelde adada bulunan çınarın altında belediyenin işlettiği çay bahçesinde oturup sohbet ettik ve gölü seyre daldık. Çaylarda 50 kuruş olunca bol bol içildi tabii ki. Çay bahçesinin sol tarafında bulunan alanda Gölyazı'nın kadınları gözleme ve hamur kızartması yapıp satışa sunuyorlardı. Çok aldığımız için biraz indirim istedik ama kadınlar derneğine bağlı oldukları için sabit fiyat olduğunu söylediler. Ne yalan söyleyeyim gözlemeyi ben beğenmedim, belki de sıcak olduğu için. Ama Cumalıkızık'da el açması yufkadan yapılıyordu. Gölyazı'da hazır açılmış yufkadan yapıldı ve kızartırken saçın üstüne fazla yağ koyuyorlardı. Neyse karnımızı doyurduk ya önemli olan da o. Burada kadınların yaptıkları tarhana ve erişte gibi ürünlerde satılıyor.
Kadınların bulunduğu yerden biraz daha devam ettiğinizde balık pazarına geliyorsunuz. Burada gölde o gün yakalanmış taze balıklar satışa sunulmakta. Gölde turna, sazan ve feki gibi tatlı su balıkları satılmakta. Gölyazı'da bir de Rum Kilisesi bulunmakta ama bizim gittiğimiz sırada restorasyon yapıldığı için sadece önünden geçmeyle yetindik.
Gölyazıda bir de 700 yıllık anıt çınar var, Ağlayan Çınar olarak da biliniyor. Çınarın altında Mehmet Okatan'a ayıt şu dizeler yazmakta:
Tarihin verdiği yorgunlukla, yan yatmış ulu bir çınar
Lakin yaşamaktan umudunu kesmemiş, uzanmış öylesine
Bağrı yanık, yaprakları hüzün, içi kan ağlarcasına
Savaşlara, acılara, kara sevdalara tercüman olurcasına
Ardında, sevgi bahçesi açamayan gonca bir gül
Önünde, oluk oluk göz yaşlarının eseri koca bir göl
Anlatılan odur ki; şimdiki adı Gölyazı olan Apolyont şehrinde, Osmanlı
döneminde Rumlar ve Türkler birlikte yaşarmış. Bizim delikanlı Mehmet
güzeller güzeli Rum kızı Eleniye sevdalanmış. Çocukluktan beri süregelen
bu aşk, Kurtuluş Savaşı yıllarında Rum köylerinin boşaltılmasıyla
birlikte bir kabusa dönüşmüş. Mübadele ile Apolyontta bulunan Rumlar ile
Selanik te bulunan Türkler yer değiştirmiş. Apolyonttan topyekün yola
çıkan Rumlar içerisinde Mehmet'in sevgilisi Eleni ve aileside varmış.
Bunu öğrenen Mehmet kalabalığın içerisinde sevdiği kızı Eleniyi aramaya
başlamış. Tam onu gördüğü sırada Eleninin büyük ağabeyi Yorgi Mehmet'in
yolunu kesip geri dönmesini ve Eleniyi unutmasını söylemiş. "Bizler
artık kardeş komşular değil, düşman iki milletiz. Bu iş asla olmaz!"
demiş. Mehmet sevdasından asla vazgeçmeyeceğini gerekirse bu uğurda
canını bile vereceğini söylemiş. Bunun üzerine sinirlenen Yorgi,
hançerini çekip defalarca Mehmete saplamış. Aldığı yaralarla acılar
içerisinde kıvranan Mehmet, son bir gayretle Eleniyle gizli gizli
buluştuğu ulu çınarın oyuğuna kadar gelmiş...
...Efsane odur ki; ulu çınar bu hazin öykünün ardından kanlı gözyaşları dökmeye başlamış. (aglayancınar.com sitesinden alıntıdır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder