27 Temmuz 2007 Cuma

Aşk ve Zaman


Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: mutluluk, üzüntü, bilgi, zenginlik, kibir, aşk ta dahil tüm diğerleri yaşarlarmış.

Bir gün adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi, adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş. Çünkü, mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. Ada neredeyse battığı zaman, aşk yardım istemeye karar vermiş.

Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinden geçmekteymiş. Aşk;“zenginlik benide yanına alır mısın?” diye sormuş. Zenginlik;” hayır alamam, teknede çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok” demiş.

Aşk çok güzel bir yelkenin içindeki kibirden yardım istemiş. “-Kibir lütfen bana yardım et” demiş.”- sana yardım edemem aşk, sırılsıklamsın ve yelkenimi mahfedebilirsin” diye cevap vermiş Kibir.

Üzüntü yakınlarındaymış ve Aşk yardım istemiş. “Üzüntü, seninle geleyim” demiş. “Oooff, Aşk o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var” demiş.

Mutlulukta Aşk’ın yanından geçmiş ama o kadar mutluymuş ki, Aşk’ın çağrısını bile duymamış.

Aşk birden bir ses duymuş.”Gel Aşk, seni yanıma alacağım…” demiş. Bu Aşk’tan daha yaşlıca birisiymiş, Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki kendini onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında Aşk’a yardım eden, yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu farkeden Aşk, Bilgi’ye sormuş:” bana yardım eden kimdi?” Bilgi:” O, Zaman’dı” diye cevap vermiş.

Aşk “Zaman mı, neden bana yardım etti ki” demiş. Bilgi gülümsemiş “Çünkü, sadece Zaman, Aşk’ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir” demiş…

Kuzi, sag ol ;-)

24 Temmuz 2007 Salı

Istanbul hatirasi...


Bir mail..Sanırım Belçikaya gitmessin :) blog tan anladığım doğruysa tabii..
Ben tr deyim, havalar sıcakmı sıcak! gerçekten çok sıcak ama şikayetim yok.


Bu gün İstanbuldan yeni geldim, üç gündür ordaydım. Hani Dede Efendinin evi falan gezmiştik ya, o günler gibi bir kaç gün İstanbulda geçirmek istedim ..... Tanıştığım kişi İstanbula ilk defa geliyordu. çok hevesli ve meraklı idi.

Neyse geldi Eminönü iskelesinde buluştuk. İskelede ve Babiali yokuşunu çıkarken hep seni hatırladım. Sultanahmet meydanında ve Çevresinde yine öyle... hatırlamakla kalmayıp gerçekten seni çok aradım.


Nedenmi?
Gelen bir sosyete heveslisi budala köylü kızı idi :)))
hani artist olmaya heveslenen genç bir kız gibi..
Ne tarihten, ne maneviyattan, ne de o güzelim tarihi yarımadanın güzelligini özelliğini biliyordu!! Hani İstanbula gittin ne gördün deseler, Boğaza inip denizi görmeyenm, martı sesini duymayan, Sultanahmet minarelerinden gök kubbeyi inleten Ezan sesini duymayan türden biri :((( Sokakta ilerlerken, yüksek binaların katlarını saymakla gününü geçiren biri...


Ve anladımki, bir Gülfem ile bir saat sohbet, bir budalanın yanında ömür boyu dünya turu atmaktan eftaldir... Akşama kadar dilimin dödüğü kadar tarihi yarımadada yer alan eserlerin özelliklerini ve önemini bir öküze anlatmaktansa, Gülfemin o eserlere boş bakışını seyretmek daha faydalidir...
4 yıllık üniversiteyi niye bitiri ve nasıl bitiridi onu merak ediyorum
İşte sen ve senin gibi bir hanımefendi..

koy kendini akıl terazisinin bir kefesine ağırlığını kendin gör..

bana göre fark: Ağrı dağı kadar...
===

yaw ne anlamaz adamsın!! sen boş binalara bakarmısın hiç... cumbalı camları gözetlersin sen... :)) Ben onu bloga koyacan diye yazmadım..bir İstanbul hatırası olarak seninle paylaştım..
sade ve yaşadıklarımı yazdım..

sağı solu kırpmayı beceremeyip, kelletmeyesin :)


2002 mi?
Vay bee, gerçekten ne çabuk geçmiş!!

11 Temmuz 2007 Çarşamba

Belcika Tatili


Üç gün kafa dinlemek adina Belçika'ya kacmistik. Belki üstümdeki yorgunlugu atarim diye ama nafile :P Hava pek ic acici degildi, zaman zaman yagmur altinda kaldik, surekli kara bulutlar gezdigi icin bazi resimlerde istedigimiz gibi sen sakrak cikmadi. Ki resimleri zaten telefonlarla cektik.

Antwerpen, Bruksel'den daha guzel geldi bize. Belki lisanini daha iyi anladigimizdan olabilir, ya da bizim insanimiza daha yakin oldugundan, bilemiyecegim. Farkli deneyimler edindik. Mesela Antwerpen'da sinamaya gittik, cift dilde altyazi vardi :P Ustte Fransizca, altta Flamanca. Birkac dakika icinde insan beyni alisiyor ve gereken satiri okuyor. Zaten ikisini de okumaya vaktin yetmedigi icin, otomatikmen ust veya alt satiri seciyorsun.

Sonra Bruksel'de aksama dogru karnimiz acikti, daldik supermarkete. Peynir, ekmek, icecek, salata, bir seyler alip borsa binasinin ust basamaklarina ciktik (borsa kapaliydi) 10-15 yabanci genc oturuyordu farkli farkli basamaklarda. Bizde bi guzel ekmek arasi yapip, bir yandan manzarayi seyredip, bir yandan karnimizi doyurduk.



Fortuna heykeli - Sanat ve Kultur Muzesi, Bruksel
Mozaigin orada resim cekerken, guvenlik gorevlileri gelip, cekmemizin yasak oldugunu soyledi. Halbuki muzelerde cogunluk serbest resim cekme (bazi yerlerde flas yasak o kadar). Uyuz insanlar ne olacak. Maalesef fazla vaktimiz yoktu, 2 saat icinde bircok yerini goremeden, daha dogrusu antik caglarda uzunca dolasirken, muzenin baska enterasan yerlerini cabuk cabuk gecmek zorunda kaldik. Ilk defa "mumya" gorduk. Insan ilk gordugunde urperiyor resmen. Cok farkli bir kompozisyon icinde sergilemisler. Odaya ilk girdiginizde goze carpan mumya ve 2 tabutu oluyor. Resim cekecektik ama resimden cok farkli yakindan gormek. Muzenin baska bir kolunda Asya kulturu vardi. Kore, Cin, Hint ve Japon tarihine ait eserler. Fazla vaktimiz kalmadigi icin cabuk gezmek zorunda kaldik oralari.


Park van Brussel, Kraliyet parki
(Shecky aslanin sirtina binmis)

Merkezden Kunstberg sokaginin basamaklarini adim adim tirmanirken, ilk goze batan Kraliyet Kutuphanesi oluyor. Orada sevgili guvenlik gorevlisiyle biraz bozustuk, adam bizi icerde istemedi resmen, vay irkci vay :P Nereye gidiyorsunuz dedi flamanca, sergiye gidiyoruz dedim (ki Avrupa Birligine ait ufak bir sergi varmis), anlamamazliktan geldi, ingilizce nereye gidiyorsunuz dedi, "exhabition" dedim, kelimeyi anlamadi, hiyar bu sefer Fransizca konusmaya basladi. Sen misin oyle diyen.. Bende Hollandaca sert bir tavirlar disarda yazan sergiye geldigimizi soyledim XD, adam bu seferde tamam ilerde solda dedi, ama baska bir yere giremezsiniz dedi. Sanki pek merakliydik, hic kitap gormedikte :P

Kunstberg'in (sanat dagi) zirvesine geldiginizde muze merkezine gelmis oluyorsunuz. Guzel sanatlar, yeni sanatlar, Kraliyet sarayi, parki, Nato sarayi falan dolu cevresi.


Meir - Antwerpen
Carsinin ortasinda bir el ve basparmagin ucunda bir Shecky.

Meir, Antwerpen'in alisveris merkezinin bulungudu sokak. Araba girmeyen genis cadde seckin ve guzel markalarin bulundugu, insanin rahat rahat alisveris yapabilecegi bir sokak. Daha sonrasinda pazar meydanina kadar uzaniyor.

Kraliyet Sarayi, Bruksel
Eger bayrak dalgalaniyorsa, kral is basinda anlamina geliyormus.
Acaba zile bassaydik, kralla gorusebilirmiydik? :Pp


Atomium - Bruksel
Atomium icinde sergilenmis mini cooperlar.

103 metre yuksekliginde olan Atomium, 1958 yilinda Bruksele yapilmis. Belcika o zamanlar 9 eyaletten olusuyormus (simdilerde 10). Bunu simgelemek icin demir elementi secilmis. Demir 9 atomdan olusur. Yuruyen merdivenlerle icerisinde gezebiliyorsunuz, En ust atoma ulasmak icin, alt kattan asansorle yukariya cikiliyor. Sehiri ayaklarinizin altina alan enfes bir manzara, tabii hava guzel oldugunda.

Belcika'ya onceleride gittigim icin yabanci bir yer olmamasina ragmen, bu sefer biraz daha derinden gezip, tanima sansi bulduk. Blogu resimlerle doldurmamak icin picassa'ya yukledim, iyi seyirler efenim ;-)

Belcika resimleri

Slayt gösterisi tavsiye edilir

8 Temmuz 2007 Pazar

Uzaktaki Anılar




Seni senelerdir tanıyorum.
Hiçbir zaman gelip de selam veren ilk sen olmadın.

Einstein evreni ne kadar çok incelediyse,
o denli bir gücün var olduğuna inanmıştı.

Bana aşık olmayacağına söz vermelisin.

Istırap olmadıkça, merhamet de olmaz.

Nasıl böyle yerleri görüp de böyle anları yaşayıp,
hâlâ inançsız olabiliyorsun?

Aynı rüzgar gibi. Göremiyorum ama hissedebiliyorum.
Mucize ve güzellik neşe ve sevgi hissediyorum.

Seninle olamamaktan korkuyorum.

Tatlım, eğer seni çok yakınımda tuttuysam,
yanımda daha uzun süre kalmanı istediğimdendir.

Biliyorsun, anneni kaybettiğimde kalbimin
bir daha asla açılmayacağını düşünmüştüm.

"Arkadaş nedir?"
"Tek bir ruhun, iki beden içinde yaşaması. Aristo."

Bugün ne anladım, biliyor musun?
Belki Tanrı benim kendime planladığımdan,
daha fazlasını düşünmüş benim için.

Sen benim meleğimsin.

Jamie benim hayatımı kurtardı.
Bana her şeyi öğretti.
Hayat hakkında, ümit hakkında
ve önümdeki uzun yolculuk hakkında.

Onu her zaman özleyeceğim.
Fakat bizim aşkımız rüzgar gibi.
Göremiyorum, ama hissedebiliyorum.


"Sevgi her zaman sabırlı ve candandır. Asla kıskanç değildir."
"Sevgi asla kendini beğenmiş ya da kibirli değildir."
"Asla kaba ve bencil değildir. Saldırgan ve kızgın değildir."
"Her zaman bağışlamaya, güvenmeye, ümit etmeye hazır
ve başa gelen her şeye tahammül eder."
"Sevgi, başka insanların günahlarından
zevk almaz fakat hakikati sever."




A Walk to Remember
Uzaktaki Anılar


*****

When I was seventeen, my life changed forever... I'm fifty-seven years old, but now I remember everything from that year, down to the smallest details. I relieve that year ofthen in my mind, bringing it back to life, and I reallize that when I do, I always feel a strange combinition of sadness and joy. There are moments when I wish I could roll back the clock and take all the sadness away, but I have the feeling that if I did, the joy would be gone as well. So I take the memories as they come, accepting them all, letting them guide me whenever I can...
***
It is now forty years later, and I can still remember everything from that day. I may be older and wiser, I may have lived another life since then, but I know that when my time eventually comes, the memories of that day will be the final images that float through my mind. I still love her, you see, and I've never removed my ring. In all these years I've never felt the desire to do so...

Nicolas Sparks