Selamlık (Mabeyin dairesi) ve Has Bahçe |
Uzun zamandır gitmek istediğim ama bir türlü nasip olmayan bir yere gidebildim agustos aynın sıcak bir gününde. İhtişamlı Osmanlı saraylarından bir tanesi olan Dolmabahçe sarayına. Arabayı Şehremini-Çapa taraflarına park ettik ve tramvay ile son durak olan Kabataş'a kadar gittik. İstanbul trafiğinde o taraflara araba ile gitmek işkence olacağından tramvay en doğru seçim olacaktır. Tramvaydan indikten sonra sahil boyunca yola devam ettiğinizde Bezmiâlem Valide Sultan camiiden sonra Dolmabahçe'nin Saat kulesi karşınıza çıkacaktır. Yolun sol tarafında ise İnönü stadi bulunmakta (tabii şimdilik, o da yıkım aşamasında malum).
Saat kulesini geçtikten sonra sarayın Saltanat Kapısı karşınıza çıkacaktır. Burada içeri girmek için sıra bekleyen yerli ve yabancı turistlerden oluşan uzun bir kuyruk vardı. Normalde Selamlık 15 TL, Harem 10 TL ama kombine bilette 20 TL'ye Selamlık ve Harem'i ziyaret edebilirsiniz. Bizim için olay biraz farklıydı gerçi, bazı özel sebeplerden dolayı para vermeden ziyaret etme imkanımız oldu. Hatta kuyruk da beklemedik diyebilirim de, o konuya fazla girmeyelim :))
Maalesef sarayın içinde resim çekmek yasak olduğundan dış çephesinin birkaç resmini çekebildim ancak. Bir de bahçede bulunan haritasını ekledim, böylelikle daha anlaşılır oluyor. Saray o kadar büyükki hızlı gezmenize rağmen iki saatinizi alıyor. Birde inceleye inceleye gezseniz akşama kadar bitiremezsiniz sanırım.
Selamlık girişi |
Has Bahçe |
Saltanat Kapısından geçtikten sonra sarayın Has Bahçesi sizi karşılamakta. Zaten o kapıdan geçtikten sonra günlük hayat duruyor, şehrin gürültüsü kesilip, kafanızdaki yoğunluk ve yorgunluk geçiyor. Geçmişe yapacağınız yolculuğun serüveni ve heyecanı bünyenizi sarıyor. Yani en azından ben öyle hissettim. Has Bahçe'nin ortasında bulunan havuz ve etrafındaki rengarenk çiçekler sizi karşılıyor önce, devamında Selamlık dairesi görülüyor (en üst resimde görüldüğü gibi). Gruplar halinde rehber eşliğinde turlar düzenleniyor peş peşe. Burada da rehber bekleyen ufak bir kuyruk var. Turlar Türkçe ve İngilizce, tabii özel rehberle gezen birkaç kişide bulunuyor. Bizim grupta sanırım 20-25 kişi vardı.
Selamlık padişahın çalışma ofisi, harem ise evi, ailesi ile özel vakitlerini geçirdiği bölümdür. Selamlık dairesine girdiğimizde rehberin bize söylediği ilk şey sarayın içinde resim çekmenin yasak olduğuydu. Malum tarihi eserler çok kıymetli olduğundan ve korunması gerektiğinden böyle bir yasağı koymuşlar. Eh buna rağmen yine de cüret edip çekmeyi deneyen çok oldu :)
Dolmabahçe Sultan Abdülmecid tarafından Ermeni olan Balyan ailesine yaptırılmıştır. Boğaz'dan görünen sarayın uzunluğu 600 metredir. Sol tarafı selamlık, sağ tarafıda harem bölümüdür. Şahsen Topkapı sarayını ve klasik Osmanlı mimarisini daha çok beğendiğim için Dolmabahçe'nin süsleri bana abartılı geldiğini söylemem lazım. Zevk meselesi sonucda. Sarayda esinlenen mimari akımlar şunlardır: Fransız Baroku, Alman Rokokosu, İngiliz Neo Klasizmi, İtalyan Rönesansı karışık bir şekilde uygulanmıştır. Sarayda kristal objeler çok çok fazlaydı. Hatta selamlık ve harem arasında bulunan kabul salonunda o kadar büyük bir avize vardı ki. 4500 kilo ağırlığında. 4 mühendis İngiltere'den getirilen avizeyi 6 ay içinde kurmuşlar, gerisini siz düşünün.
Hazine Kapısı (selamlık bahçe kapısı) |
Harem bahçesi |
Selamlık dairesini gezip, Muayede salonuna geldik. 2010 yılında Nato toplantısı burada yapılmış. O kadar kocaman bir salonki insan kendini minnacık hissediyor. Üstelik saray ne kadar büyük algılayamıyorsunuz. yerde bir halı var mesela. 140 metrekare diyor rehber (bizim daireden büyük bir halı yani) ama bulunduğunuz mekan muazzam olduğundan halı o kadar büyük değilmiş gibi geliyor insana. Fazla ayrıntıları anlatmayayım da, gitmek isteyenlerin hevesi kaçmasın. Muayede salonundan dışarıya çıktığınızda Boğaz manzarası sizi karşılamakta. Biraz soluklandık ve nefes aldık. Hava sıcak olduğundan ve insanlarla yakın durduğumuzdan biraz sıcak basmıştı. Hareme girebilmek için sarayın sol tarafından dolanmamız gerekti. Buradaki rehberimiz bir bayandı ve fazla bilgi vermedi sayılır, daha çok görsel bir şölen oldu. Haremde 12 adet demişti sanırım, iste 12 adet daire bulunuyordu, padişahın hanımlarının birer dairesi ve inanın o daireler yine bizim daireden daha büyük olduğuna inanıyorum. Geniş bir koridor, koridordan daireye açılan bir kapı, kapıdan içeriye baktığınızda bir hol. Bu hole açılan 4 veya 5 adet oda. Misafir odaları bile birkaç odadan oluşuyor. Sanırım misafirin önemine göre süslemesi ve büyüklüğü belirtilmiş. Bazıları çok basit, bazıları ise saray odası gibi resmen işte. Kocaman aynalar, koridorlarda sanat eseri tablolar, Pembe Salon, Mavi salon ve o renkte düzenlenmiş mobilyalar, tavanlar ve zemin ayrı bir sanat eseri. Son olarak Atatürk'ün odası.. vefaat ettiği yatak, doktoru tarafından ölüm saatinde durdurulan masa saati, banyo dolabında ilaçları, tekerlekli sandalyesi, yatağın üstünde Türk Bayrağı işlenmiş bir yatak örtüsü...
Harem'den dışarı çıkıp biraz harem bahçesinde gezindikten sonra Kuşluk bahçesine geçtik. Sanki çok gezmemişiz gibi burada bulunan Camlı Köşk'e de girdik. Kuşluk bahçesinde kümes bölümüde vardı, bahçede farklı cins tavuklar, hindiler ve tavus kusları gezmekte, havuzda ördekler yüzmekteydi. Oradan da Selamlık bölümüne geçip son resimde gördüğünüz havuzu geçip, yorgun argın bir vaziyette tekrar Has bahçenin bulunduğu bölüme geldik. Bahçede biraz dinlenip, bol bol resim çektikten sonra Saltanat kapısından geçip İstanbul'un karmaşasına ve kalabalığına karıştık.
Ha bu yorgunluğun üstüne yemek yedikten sonra bir de Eyup Sultan ve Pierre Lotti'ye çıktık, ama o daha sonra anlatılacak bir macera :)
İmkanınız olursa sizde görün, gezin, tarihi teneffüs edin derim!
Selamlık yan bahçe |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder