18 Ağustos 2017 Cuma

Bir fincan kahve


Kahveyi, özellikle Türk kahvesini sevmeyen var mı bilemiyeceğim ama biz çok severiz. Daha doğrusu günlük içmesem, içemesemde özel ve güzel anlarda, özel ve güzel insanlarla paylaştığımız zaman sohbete o da dahil olur. 

16. asırda, Kanuni döneminde kahve bir şekilde Istanbul'a getirilir. Önce saray mutfağına giren kahve, sonra evlerde yerini alır. Çiğ kahve çekirdekleri önce tavada kavrulur. Daha sonra bir güzel dibeklerde dövülür. Güğüm veya cezvelerde pişirilip, sunuma hazırlanırdı. 




Başka bir sitede gezerken, Osmanlıda hazırlama şeklini çok güzel özetlemiş:

Osmanlı Hanedanı da tiryakisi olmuştur bu kara incinin. Sarayda 40 kişilik kadrolu özel kahve ustaları, Sultan ve misafirleri için özenle hazırlar Türk Kahvelerini. Saray ve konaklarda kahve sunumu 4 kişi ile yapılırdı. Kahveci başı en önde sırmalı bir havlu ile, arkasında boş fincanları ve su bardağını tepside taşıyan bir kahveci, bir arkasında sol eli ile güğümü taşıyan bir kahveci ve en son da ise boş tepsi ile diğer bir kahveci sıraya dizilirlerdi. Üçüncü sıradaki kahveci elindeki güğümden, ikinci sıradaki kahvecinin elindeki tepside bulunan boş fincanlara kahveyi dökerdi, baş kahveci ise bu fincanı alır Sultana sunardı. Kahve şekersiz olarak demlenir, kahvenin yanında bir bardak su ve lokum sunulurdu.

.... 

Türk Kahvesi ve Geleneği, UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'ne kabul edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Türk Kahvesi ve Geleneği adaylık dosyası Mart 2013’te Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı’na (UNESCO) ulaştırıldı ve kabul edildi.





Kahvenin hatırı nereden geliyor?
İstanbul’un yemiş iskelesinde kahve yapan ve satan Üsküdarlı bilge bir zat varmış. Her telden insan kahvecinin sohbetini dinlemeye, iki çift nasihatini almaya, derdini paylaşmaya gelirmiş. Günlerden bir gün bu kahvehaneye bir yeniçeri gelmiş. Kahveciye herkese kendinden kahve ikram etmesini fakat içeride yalnız başına oturan Rum gemi kaptanına vermemesini söylemiş. Kahveci de herkese yeniçerinin kahvesini ikram ettikten sonra 2 kahve yapıp Rum kaptanın yanına oturmuş. Yeniçeri hiddetle “Ona vermeyeceksin demedim mi?” Demiş. Kahveci de “bu senin değil benim ikramım” diyerek cevap vermiş. Rum kaptana dönen kahveci, kaptanla hem sohbet etmiş hem de kahve içmiş.
Aradan 40 yıl kadar geçmiş. Sisam Adası`nda büyükçe bir isyan çıkmış. Rumlar isyan etmiş. Bizim kahvehaneci de bir şekilde Rumların eline geçmiş. O zamanlarda Rumlar eline geçirdikleri esirleri pazarda satıyorlarmış. Kahveciyi de yaşlı bir adam satın almış ve ıssız bir yere götürmüş. Adamın kendini öldüreceğini sanan kahveci korkuyla yaşlı adama bakarken adam ona kendisinin 40 yıl önce bir kahve ikram ettiğini ve o kahvenin hatırını unutmadığını söyleyerek kahveciyi serbest bırakmış.
İşte anlatılana göre bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır sözü buradan gelmektedir. 
İstanbul Ansiklopedisi, v, 2808 - Prof. Dr. Erkan TOPUZ 

Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister, kahve bahane, yani :)


not: resimler instagram sayfamdan
https://www.instagram.com/gulfemce/




Volendam - Hollanda


Volendam, Amsterdam'ın kuzeyinde bulunan 22 bin nüfuslu bir şehir. Volendam çok merak ettiğim bir şehirdi. Ama gittiğimiz gün nisan ayı olmasına rağmen sonbahar mevsiminde gibiydi. Tabii birde deniz kenarında olan bir yer olunca, yağmurla beraber rüzgarda üstüne tuz biber oldu. 





Volendam 14. asırda Edam limanı kurulurken oluşmuş bir köymüş. Dam zaten bir şekil denize karşı set olarak kurulan kullanılan yerlere verilmiştir. Denizkenarında, nehirkenarında bulunan yerleşim yerlerinde geçer; bakınız, Amsterdam, Rotterdam gibi. Hala kasaba olarak geçen Volendam'da yaklaşık 9 bin ev ve 22 bin insan yaşamakta. 



Bizim gibi fazla vaktiniz yoksa, sahil kenarında biraz vakit geçirmek yeterli gelecektir. Balıkçı kasabasında gezilebilecek yerlerden birisi Peynir müzesi (eski usul peynir yapımınıda anlatıyorlar) ve Hollanda'nın geleneksel takunyalarını anlatan ve sergileyen ufak bir müze daha var. Çiftçiler bunları nasıl giyip rahat ediyorlarmış bilemiyorum :)



31 Ağustos 2016 Çarşamba

Leiden - Hollanda




Leiden, Lahey'in kuzeyinde bulunan ve eski Ren nehrinin tam ortasından geçen tarihi bir şehirdir. Universiteit Leiden 1575 yılında Hollanda'da kurulan ilk üniversitedir. Aynı zamanda benimde bir dönem okumuş olduğum yerdir. Leiden gibi eski üniversitelerde Amsterdam ve Groningen şehirlerinde de kampüs olayı pek yok. Şehir merkezinin farklı yerlerinde tarihi binalarda ders verilmektedir. Leiden, kültürüyle, mimarisiyle ve tarihiyle ihtişamli bir şehirdir. Hollanda'nın altın çağında, yani 17. asırda Amsterdam'dan sonra ikinci büyük şehir haline gelmiş. Hatta o zamanlarda bizim lalemizi de alıp Hortus Botanicus'de (botanik bahçe) yetiştirmişlerdir. 




Müze serverler için Leiden'de gezilecek çok müze var: Rijksmuseum van Oudheden (arkeoloji müzesi), Museum Volkenkunde (etnografya müzesi), Japanmuseum SieboldHuis, Hortus botanicus Leiden, Museum Boerhaave (bilim tarihi müzesi), Naturalis Biodiversity Center, Stedelijk Museum De Lakenhal (tarih ve güzel sanatlar müzesi). 




Dünyaca ünlü ressam Rembrandt van Rijn Leiden'da doğma büyüme. Sadece Rembrandt değil; Jan Steen, Gerrit Dou ve Frans van Mieris de Oudere gibi ressamlarda doğma büyüme Leiden'lı. Ünlü Hollanda'lı yazarlar ve şairler var. Üniversitede çalışmış olan Nobel ödüllü bilim adamlar, teknisyenler. Hatta Albert Einstein 1920'den itibaren özel öğretim görevlisi olarak bir dönem burada bulunmuş. Bu arada "de Leidse Loper" adında Leiden'ı gezebileceğiniz bir harita var. Şehir merkezinde bulunan özel ve güzel yerleri kaybolmadan gezebilir, görebilirsiniz. (http://m.deleidseloper.nl/)




29 Ağustos 2016 Pazartesi

Edam - Hollanda



Edam, Kuzey Hollanda'da bulunan ve tabii Edam peyniri ile meşhur ufak bir şehir. Gerçi bize göre kasaba olan yer, Hollanda'ya göre şehir. Yaklaşık 7400 nüfusu varmış. Doğruyu söylemek gerekirse bu kadar ufak bir yer olduğunu bende tahmin etmemiştim. Genelde eski şehirlerin tarihi merkezi koruma altındadır. Bu yüzden evler yıkılmak yerine restore edilir. Bizim kaldığımız mahalleyede aynı şekilde restorasyon gelmiştı (Delft'te). Evin ön çephesi 1928 yılına ait olduğundan tuğlaları özel teknikle yıkayıp temizlediler ve mantolamayı evin iç kısmından yaptılar. Arka çephe bahçe kısmı olduğundan normal mantolama yapıldı. Bu yüzdendir ki eski şehirlerde o tarihi doku hala korunmaktadır. Keşke bizde tarihimize biraz daha saygılı çıkabilseydik ve koruma altına (vaktinde) alabilseydik.. 


Edam ve Volendam komşu şehirler. Hatta belediyelerde birbirine bağlı anladığım kadarıyla. Bizim gittiğimiz gün hava maalesef yağmurluydu, bir açtı bir kapadı. Buna rağmen yine de resimler fena çıkmamış sanırım. Edam'da geleneksel Hollanda şehri olarak birçok kanallarla donatılmış. Üstlerinde de irili ufaklı köprüler var. Güneşli havada suyun yansıması genelde mavimtrak oluyor ama bu memleket genelde yağışlı olduğundan ve hava kapalı olduğundan suyun rengi gri. Biraz kasvetli, biraz pesimist olsada yine de biraz masalsı havası vardır.



Gelelim Edam peynirine. Malum Hollanda kaşarıyla meşhur. Edam'da eski peynir pazarı hala var (Alkmaar ve Gouda şehirlerinde de olduğu gibi). Avrupa Komisyonu Ekim 2010 yılında "Edam Holland" ibaresini koruma altına almış. Bu demek oluyorki Hollanda da ve Hollanda inek sütüyle yapılması şartı var. Gerçi Edam artık Edam'da değil Marum kasabasında yapılmaktaymış. Peynir meydanında bulunan Kaaswaag'da hem peynir satın alabilirsiniz, hem de eski zamanlarda peynir nasıl yapıldıgını gösteren müze gibi kısmını gezebilirsiniz. Antika alet edevat bulunmakta. Temmuz ve Agustos aylarında her çarşamba turisler için sabah 2 saatlik uyarlamalı gösteri düzenleniyor. Eski usule göre ve yöresel kiyafetlerle tarihi canlandırıyorlar(mış).  
Edam peyniri adını Kuzey Hollanda eyaletindeki Edam kasabasından almıştır. Çoğunlukla tekerlek şeklinde ve üstü parafin balmumu ile kaplı olarak satılır. Hollanda'da satılan ve ihraç edilmeyen Edam peynirlerinde genellikle bu balmumu bulunmaz. Edam, 14. ve 18. yüzyıllar arasında dünyanın en popüler peyniri haline gelmiştir. (wikipedia'dan alıntıdır).   
 


Dordrecht - Hollanda

Merhabalar,
uzun bir ara bloga hiçbir şey yazmadığımı fark ettim. Bunun elbette birkaç sebebi var. Mesela fulltime çalışmaktan fazla boş vakit kalmıyor. Üstelik geçen sene sevgili emektar laptopum tatilde gümledi. Kalakaldım öylece :D Üstelik farklı yemek tariflerini denemeye bile vakit kalmıyor. Artık pratik şeylere yöneldim (mecburen). Neyse bu süre içinde yine gezmeler devam etti. Instagram'a daha çok yöneldim galiba.. Zaten fazla tarihe girmeden (yoksa içinden çıkamayız) ufak tefek resimlerle anlatım olsun.. 


İlk durağımız Dordrecht, Hollanda. resimler 2016 nisan ayına ait. Zuid-Holland eyaletine bağlı olan Dordrecht, Hollanda'nın 9. büyük şehri ve Rotterdam'ın güneyinde kalıyor. Benim gibi tarihi mekanları gezmesini sevenler için güzel bir yer. Avare avare nehir kenarında ve tarihi mekanlarda dolanmak ayrı bir zevk. Buırayı ayrı bir güzel yapan unsurda 3 farklı nehirin bir araya gelmesi ve aynı zamanda Avrupa'nın en yoğun kullanılan nehir kavşagı olmasıdır. (Merak edenler için: Beneden-Merwede, Noord Maas ve Oude Maas).


Hollanda'da gezerken çoğu şehirde VVV kantoor bulunuyor(yani turist bilgilendirme burosu diyelim). Buralarda ucretsiz harita ve gezilecek yerler rehberi de alabilirsiniz. Yani kayıp olma durumu da olmaz en azından :) Şehir merkezinin bulundugu yarım ada kısmındaki çoğu evin eski mimarisi korunmuş veya restore edilmiş. O bakımdan başka bir asırda geziyormuş gibi hissediyor insan. Meraklısı için elbette nehirde gezi yapılabilir. Köprüleri, kanalları, limanı ve mimarisiyle dikkat çeken bir şehir. Düzenlenmeyi bekleyen daha çok resimler var, onlarıda 2. bir yazıya sıkıştırırız artık :)