16. asırda, Kanuni döneminde kahve bir şekilde Istanbul'a getirilir. Önce saray mutfağına giren kahve, sonra evlerde yerini alır. Çiğ kahve çekirdekleri önce tavada kavrulur. Daha sonra bir güzel dibeklerde dövülür. Güğüm veya cezvelerde pişirilip, sunuma hazırlanırdı.
Başka bir sitede gezerken, Osmanlıda hazırlama şeklini çok güzel özetlemiş:
Osmanlı Hanedanı da tiryakisi olmuştur bu kara incinin. Sarayda 40 kişilik kadrolu özel kahve ustaları, Sultan ve misafirleri için özenle hazırlar Türk Kahvelerini. Saray ve konaklarda kahve sunumu 4 kişi ile yapılırdı. Kahveci başı en önde sırmalı bir havlu ile, arkasında boş fincanları ve su bardağını tepside taşıyan bir kahveci, bir arkasında sol eli ile güğümü taşıyan bir kahveci ve en son da ise boş tepsi ile diğer bir kahveci sıraya dizilirlerdi. Üçüncü sıradaki kahveci elindeki güğümden, ikinci sıradaki kahvecinin elindeki tepside bulunan boş fincanlara kahveyi dökerdi, baş kahveci ise bu fincanı alır Sultana sunardı. Kahve şekersiz olarak demlenir, kahvenin yanında bir bardak su ve lokum sunulurdu.
....
Türk Kahvesi ve Geleneği, UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'ne kabul edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Türk Kahvesi ve Geleneği adaylık dosyası Mart 2013’te Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı’na (UNESCO) ulaştırıldı ve kabul edildi.
Kahvenin hatırı nereden geliyor?
İstanbul’un yemiş iskelesinde kahve yapan ve satan Üsküdarlı bilge bir zat varmış. Her telden insan kahvecinin sohbetini dinlemeye, iki çift nasihatini almaya, derdini paylaşmaya gelirmiş. Günlerden bir gün bu kahvehaneye bir yeniçeri gelmiş. Kahveciye herkese kendinden kahve ikram etmesini fakat içeride yalnız başına oturan Rum gemi kaptanına vermemesini söylemiş. Kahveci de herkese yeniçerinin kahvesini ikram ettikten sonra 2 kahve yapıp Rum kaptanın yanına oturmuş. Yeniçeri hiddetle “Ona vermeyeceksin demedim mi?” Demiş. Kahveci de “bu senin değil benim ikramım” diyerek cevap vermiş. Rum kaptana dönen kahveci, kaptanla hem sohbet etmiş hem de kahve içmiş.
Aradan 40 yıl kadar geçmiş. Sisam Adası`nda büyükçe bir isyan çıkmış. Rumlar isyan etmiş. Bizim kahvehaneci de bir şekilde Rumların eline geçmiş. O zamanlarda Rumlar eline geçirdikleri esirleri pazarda satıyorlarmış. Kahveciyi de yaşlı bir adam satın almış ve ıssız bir yere götürmüş. Adamın kendini öldüreceğini sanan kahveci korkuyla yaşlı adama bakarken adam ona kendisinin 40 yıl önce bir kahve ikram ettiğini ve o kahvenin hatırını unutmadığını söyleyerek kahveciyi serbest bırakmış.
İşte anlatılana göre bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır sözü buradan gelmektedir.
İstanbul Ansiklopedisi, v, 2808 - Prof. Dr. Erkan TOPUZ
İstanbul Ansiklopedisi, v, 2808 - Prof. Dr. Erkan TOPUZ
Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister, kahve bahane, yani :)
not: resimler instagram sayfamdan
https://www.instagram.com/gulfemce/